İslam inancına göre, kabir azabı, ölümden sonra insanın kabir hayatında karşılaşabileceği bir sınavdır. Kabir azabı veya kabir nimeti, kişinin dünya hayatında yaptığı amellere, inancına ve yaşantısına bağlı olarak şekillenir. Kuran ve hadislerde kabir azabıyla ilgili çeşitli ayetler ve rivayetler bulunmaktadır.
Bazı hadislerde Peygamber Muhammed (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
- “Melekler, kabre giren müminin yanına gelirler ve ona, ‘Sana rahmet ve huzur getirdik’ derler. Onun kabri aydınlanır ve genişletilir. Ruhu kabrinde rahat eder ve gönderildiği ilahi nimetlere götürülür.” (Tirmizi)
- “Münafığın kabri dar olur. Sıkıştığı zaman ona daraltılır, kabri basılır. Boynuzları kırılır, başı ayağa doğru çekilir. Allah’ın yardımı olmaksızın başını ayağa doğru çekmekten başka çaresi yoktur.” (Buhari)
Bu hadislerde olduğu gibi kabir azabı, kişinin imanına, amellerine ve yaşantısına göre değişiklik gösterir.
Salavatı Şerife: Salavat, peygamberimize (s.a.v) selam göndermek ve ona dua etmek anlamına gelir. Müslümanlar, peygamberimize (s.a.v) dua etmek ve selam göndermek amacıyla çeşitli salavatlar okurlar. En yaygın olarak bilineni “Allahümme salli ala Muhammed” duasıdır, yani “Ey Allah’ım! Muhammed’e salat eyle.” Bu salavatın okunması, peygamberimize sevgi ve saygı göstermenin bir ifadesidir.
Salavatı Şerife okumak, İslam’da sevap kazanmaya yönelik bir ibadettir ve peygamberimize (s.a.v) olan sevgiyi ifade etmek, ona dua etmek anlamına gelir. İslam literatüründe çeşitli salavat formları bulunur ve müminler, günlük hayatlarında peygamberimize salat ve selam göndererek bu ibadeti gerçekleştirirler. Salavat okumanın faziletleri ve sevaplarına dair pek çok hadis bulunmaktadır.